Wednesday, September 2, 2009

istintak (*)


nedir diyorlar

bende bulanmadan

debisi mecrâsı belli

bir ırmak olsunmuş akmak

akıllı uslu


saklı bir hinlik bu

madem ırmak değilmiş

deniz olsun peki

söyle kapladığın yüz ölçümünü

mevsimlerinin koordinatları nedir

buharlaşma katsayın

tuzluluk oranın

seni besleyen kanallar

daha başka bildiklerini de

ele ver


nedir yani diyorlar

biz de anlayalım

ah biliyorlar işte

onların anlayacağı dille

sizin anlayacağınız kadar

ve uzun etmeden anlatmak

zahmete sokmadan kimseyi

kendi kendimi

kodese tıkmak

nasıl?

aptal mı görünüyorum


nedir diyorlar

gözaltı

cevap için yutkunursan

tutuklandın demektir

verebildiysen müebbed


bende

ne debisi belli bir ırmak

ne tuzluluk oranı sabit bir deniz

yüzüme karşı sizi çakallar

şeytana yalvarıyorsunuz gırtlak dolusu

–keşke elimizde olsaydı–

anladım, anlamayayım diye

gülümseme perdesi

açılmıyor suratlarınızdan


ah ben ne...

sormak öğrenmeye ilk adım

sanmışım

–evet aptalmışım

ne anlatayım

coğrafyanın “c”si ile kıvrılıyor

“o”suyla yuvarlanıp

“ğ”sinde alfabeye inat

sertleşiyor öğürtüm

hele bi de “ğraf” deyince

çıkarıyorum

“ya”

–bereket ki…


sorgularınıza inat

bu topraktan nefret etmeyeceğim

ben onu kitaplarınızı kapatıp

haritalarınızı silerek –israf çizgiler

iki satır karnelerinize de inat

akılsız başın cezasıyla

adım adım bacaklarımla sevdim


hangi coğrafya

şu karşıki dağda üç top kar

şu fıratın suyu derin akar

yıkılmış ocakların acısını

suları sulara

–katıştırıp sevmeyi öğretebilir

tuna akmam diyebilir mi sizin kitaplarda?


nedir diyorlar

el-cevap:

–hiç!


(*) www.edebistan.com, 1 Eylül 2009

No comments: