Friday, April 27, 2007

bol kepçedir saimem şeytanınaşı

süleyman kalkan'a

aman şıhım
görmüşüm kadar oldum
ak takka altından ışıyan
-rengini çıkaramadım şimdi
olsa olsa kahverengi-
gözlerini
-hani dört gözsündür bir de-

hani akşam alacası vadide
gülümsemağma deresinde yunardık
sen ben ve mustafalar
aydın da olurdu, ercan da şen
nihat kekrek alaylarıyla yırtardı
kodu mı mına
vadideydik
hatta kanyonda
dar akardı muhabbet
ama pek derin
gün görmedik katreler derundan ışığardı
birşeyler işte, durmadan
kırpışan pırıltılar
zafer rüyetinden gözü alınmış
gönlü gören hergeleydi

bilemez ya insan
nedir
camekandaki pırıltılar mı bu
bir yanda dükkan, bir yanda
görür kılan camlar -seni
bir yanı tecim
bir yanı canlar muhasebesi
bir sokaktı ya vadi
kimi zaman
gece karanlığında bir fardan
gözlüğüne ilişip
görüme kırılan
hüzmeler miydi
yoksa içinin ahfasında
o zerre katran yanmış
senlikten yansıyan
belki ebabil taşları
ki
fil ordularına bozgundu
timurun
ve ebrehenin

namen gelmiş
okur da olmaz mı adam
görmüş gibi hem kimbilir kaçıncı kez
genizlek çınlamışım içimde seni
hep öyle oldu -aynen
çıkmışım -sandım- divana
öyle üryan
fısıldamışın
avaz yankımış bu tarafa
hatta
nefesini tutmuşun
sayhaten vahideten yıkılmış
yaban

iyi de şıhım
bunca burkulmaz ki böğründeki adamın
döş yaramakları bunca meshedilmez ki
bilirim sağalır toprağın cerahat batnı
sen meshedince
sana değmese beni
kül ufak tutuşturabilir miydi
bu yalaz
hep sormuşum
gözü mü ışığar şıhımın, görüsü mü, görmesi mi
hem nasıl özlemişim
gülüşündeki
bilmezemminenetamuğkalur
neuçmağarasihidertamağ
fena
bir tanrı buyruğu mu ki
la yemessuhu illel mutahherun

1 comment:

kırlangıç said...

şıhlığını ilan etti de bizim mi haberimiz yok?