Saturday, December 15, 2007

cahilan vezninde mertek...

evet dostlar,
uzun zaman oldu ki bir şey koymadım buraya...

nihayet geçen gün bir şey oldu,
bir dostum bana bir mail forward etti
ben de oturup bir güzel döşenmişim
dedim ki, "bunu günlüğe asayım"

önce o forward'ı alıntılayayım
sonra da dostumuz fikret'in yüksek müsaadeleriyle (e kendisi de asistanlarına gönderdiğine göre)
o mail üzerine yazdıklarımı buraya asayım

işte o mail:

Böyle Türk`lüğe can kurban!
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE

Osman Bey, sabah saat 7.00'de Casio masa saatinin alarmıyla gözlerini açtı.Puffy yorganını kaldırdı. Hugo Boss pijamalarını çıkarıp Adidasterliklerini giydi. WC'ye uğradıktan sonra banyoya geçti. Clear şampuan ve Protex sabunuyla duşunu aldı. Colgate ile dişlerini fırçaladı. Rowenta ilesaçlarını kuruttu. Bill's gömleğini ve Pierre Cardin takımını giydi. Liptonçayını içti. Sony televizyonda medya özetlerini ve flash haberleri izledi. Citizen kol saatine baktı. Aile fertlerine 'çav' deyip Hyundai otomobilinebindi. Blaupunkt radyosunu açarak, rock müziği buldu. Ağzına bir Polo şekerattı. Şehrin göbeğindeki Mega Center'daki ofisine varınca, Fujitsu-Siemens bilgisayarını çalıştırdı. Microsoft Excel'e girdi. Ofisboy'dan Nescafe'siniistedi. Saat 10.00'a doğru açlığını yatıştırmak için Grissini yedi.Öglen Wimpy's Fast Food kafeteryaya gitti. Ayaküstü, Coca Cola ve hamburgeri mideye indirdi. Camel sigarasını yakıp Star gazetesinikarıştırdı. Akşamüzeri iş çıkışı Image Bar'a uğrayıp JB'sini yudumladı,sonra köşedeki Shopping Center'a uğradı. Eşinin sipariş ettiği Persil Supra deterjan, Ace çamaşır suyu, Palmolive şampuan, Gala tuvalet kağıdı, Spritegazoz ve Johnson kolonyayı alarak kasaya yanaştı. Bonus kartıyla ödemeyiyaptı. Hafta sonu eşi Münevver'le Galleria'ya giden Osman Bey, Showroom'ları dolaşıp Kinetix ayakkabı, Lee Cooper blue jean satın aldı.Akşam evde bir gazetenin verdiği TV Guide'a göz atan Osman Bey, kanallararasında zapping yaparak, First Class, Top Secret, Paparazzi gibi programlar izledi. Aynı anda Outdoor dergisini karıştırdı. Saat 22.00'yedoğru TRT'de Türk dili üzerine bir panel başladı. Uykusu gelen Osman Bey,televizyonu kapatıp yatak odasına geçerken, kendini mutlu hissetti. 'Ne mutlu Türk'üm diyene!' diye gerindi ve uyudu.Hâlâ da uyuyor. Ne zaman uyanacağı da belli değil.

şimdi de benim döktürmelerim:

azizim fikret hoca,
daha şimdiden burnumu sızlatan özlemi,
bir nefes nane ruhu koklatmak mesabesinde avunduran
bu mailin pek makbule geçti doğrusu (makbule de kim diye sorma, vururum)

oldukça hoş, çünkü başarılı bir ironi
imkanım olsaydı aşağıda yazacağım satırları
senin bu maili gönderdiğin arkadaşlara hunileme yoluyla ulaştırır,
sana gönderen arkadaşın mailinden geçerek
onun kanalıyla ilk akledene kadar
herkese göndermek isterdim

şimdi de o satırları yazayım
bu ironik çalışma biz Türkler nazarında bir hayli göz kamaştırıcı olmakla birlikte
sosyal bilim alanında bir parça mürekkep yalamış biri söz konusu olduğunda
(mesela bazı durumlarda sosyoloji, antropoloji, halkbilimi bölümlerinde
1,5-2 yıl öğrenim gördükten sonra yüksek öğrenimini yarıda bırakmış bile olabilir,
ama iyi bir hocadan 1 dönem sosyoloji ya da antropoloji dersi almak bile yetişir)
manzara pek de öyle değildir
hani
"Tanrı neden daimi akademik kadro alamadı?" sorusunun
o gayet ironik cevaplarında ne denir bilirsin (ben yine de yazayım)
"1. tek bir kitabı var, o da orijinal değil
2. bu kitabında da hiç alıntı ya da referans kullanılmamış"
ötesini saymiyim

imdiii
manzara neden "pek öyle" değildir, izah edelim
bir kere bu ironik çalışma, orijinal bir buluş değil bir uyarlama
(e ben tanrı’yı bile kusurlandıran bir iş edeceğim sinyalini vermiştim.
Öyle taş döşeyenin yolu, böyle bi menzile varır)
ikincisi, bu uyarlamanın "akademik camia için izhar-ı marifet" gibi bir maksadı elbette yok, ammaaa
fakir az buçuk mürekkep yaladığından, öyle bir maksada teşne addolunabilir
cahilan vezninde, her irfan çöpü,
malumatfuruşun göze soktuğu mertek sayılır

efendim, uyarlama dedik
neyin uyarlaması?
İlk defa buna benzer bi şeyi yapan
antropoloji nam müstemleke yağmasının pirlerinden Ralph Linton namında
(vallahi isimden de emin değilim, ama nisyanı çok hafızam beni yanıltmıyorsa öyle)
bir benî ademdir.
ilk defa buna benzer bir şey yapmış
ve yatak yorgandan kahveye,
domatesten bibere, terlikten tütüne varıncaya kadar...
iğne iplik…
Amerikalının günlük hayatında kullandığı alet edevat
ve dahi içtimai amel ve aaadaaat... ne varsa,
anlarun cemi cümlesinin
ya bir iptidai kabile (temsil bir kızılderili veya afrika içlerinde meskun bir zenci kabilesi)
veya devlet kurmuş antik bir kavim (misal antik yunan),
yahut klasik bir medeniyete imza atmış bir imparatorluk ahalisi (faraza çin ya da osmanlı)...
Amerikalının kullandığı ne varsa Amerikalıya bu kültürlerden miras kaldığını,
daha doğrusu Amerikalının bunları o kavim veya ahalilerden
iktibas eylediğini (borrowing) göstermek istemiştir.

toprağı bol olsun, Linton keferesi'nin maksadı,
bir milletin kültürünün
komşu iptidai kabilelerin, yahut kadim kavim veya ahalilerin kültürüne
ne kadar da çok şey borçlu olduğunu ortaya koymak
ve Amerikalının “boş kaşif gururu“nu silkeleyerek ona
bütün insanlığa medyun-ı şükran olmaklığı lazım geldiğini
der-hatır tutmasını salık vermekti.
zannım, "kültür değişmesi ve milliyetçilik" serlevhalı eserinde
Erol Güngör merhum
Linton'ın bu çalışmasından bir iktibas da yapmıştı.
Belki de bunu yapan Mümtaz Turhan Hoca’dır
E ne kıskıs gülüyosun biLader, makale yazmıyos ya,
(öyle olsa referans gontürolü yapardık billah)

bu kadar malumat bile yeter aslında, velakin biraz daha ileri gideyim.
Linton, bütün hükümferma medeniyetler ahfadı gibi,
kendine güven hissi ile bu meselelere yaklaşıyor,
Amerikalıya "bırak bu çağdışı iptidai alet-edevat ve amel ü itiyad ve aaadaaatı da, kendine dön"
yahut o pek mağrur ve cahil Amerikalının "durma yenilik yap" meşrebiyle mütenasip
"sen ne icad getirdin, haydi kalk, bu sabah da sen bir icad yap" demeyordu.
onun derdi, daha ziyade, kültür intişarı nazariyesini sıradan Amerikalıya tanıtmak,
bu nazariyenin temel mefhumlarından olan "iktibas (borrowing)" mefhumunu meknuz bir iddiayı
mebzul delillerle ispata kavuşturmaktı.

bunu yaparken de, sadece
marketten alındığı paketlenmiş haliyle "ürün"lerle boğuşan
bir sayıp dökme yolu takib ettiği sanılmasın.
Linton o tarzı ile, oturup pekala
bir Amerikalının bir günlük hayatı hakkında
pek zarif bir roman döktürebilirdi,
o kadar dakik bir nazar, o kadar kılı kırk yaran bir üslup …

fikretciğim
"eyi de hoca, sana kalsa kimse konuşmasın" der gibi olmadığını
ve fekat
şayet bu mail başka eşhasa vasıl oldu ise,
anlarun bu tarz bir yekindiklerini zanneyliyorum.

yok efendim, yok
ben pek memnun oldum
ve bu uyarlamayı akleden arkadaşa da gıpta ettim doğrusu.
demek istediğim şudur ki,
şimdilerde pek ulusalcı, gayetle Türk,
fekat ecdadın rikkat ve dikkatinden
ziyadesiyle nasipsiz bir modanın sevk-i tabiisiyle savrulan bir güruh,
"herşeyi biz yapsak da üstüne otursak" mı demek isteyor,
veya teknoklast tabir olunan bir fen uğruluğu içinde midir,
yahut ecnebi mallarını kullanmaktan mı kaşınmaktadır pek anlayamayorum amma,
bir itiraz hali olmadığı halde,
bir yaka silkme, bir "pek cenabetiz be birader" tiksintisi içinde
(zira sayılıp dökülen herzelerden gayet mütelezziz ve lakin
cürmü osman beye tokalayıp yakayı kurtarmakta da pek belahet kıvrağı),
hal-i pür melalimizi,
kullandığımız malları ecnebilerden almaklık ahmaklığına irca eden bir hökelalığı san'at edindi.
bunda bir nevi aşağı tabaka haseti ile
zaptırı zaptırı fütühat yapılabildiği zehabına kapılmış bir sergerde hamaseti
elele gideyor.

hem, bunca kabih marka malı istihlake mecali olsa,
sanki kendisi imtina edermiş gibi bir hava da vererek kendisine,
"uyanın ey ehli vatan, gavur malı muhasarası hab-ı gafletinden" kabilli
bir intibah daisi pozuna bürünüyor.
üstelik (bunu da söylemezsem çatlarım)
bu ironik metni okurken, öğürtü verecek bir kakafoni,
lüküs mallar müstehliklerinin üstüne kusasımızı getiren
bir pornografi ibda eyleyor.

sual etmek isterim fakir, şayet osman bey olsam:
"e n'aaapak biLaaader?"
imdi bu gayet mutantan surette,
her gün gavur malı kullanan eblehleri tezyif ve tahkir edici uyarlamayı okuyunca,
osman bey, ne halt etsin?
bu gayet ukkal ve dahi mahirane metin yazarı,
osman bey'e "bütün bu malların cemi cümlesini at,
anlarun cemi cümlesini hayatından taşra çıkar" mı demek istiyor?
(olmaz ama öyle olur ise osman bey'den ricam, hyundai arabaya fakir taliptir)
yoksa, "arkideş, çalış bu malların hepsini kendin yap" mı
yahut,
türk işadamlarına bir mesaj mı var bu serzenişte,
"ey şuursuz iş adamı!
memlekette hyundai arabanın fasonunu yapacağına,
türk mühendis ve tasarımcılarına destek ol da
kendi markamızı üretek" mi deyor?

sualleri çoğaltmanın lüzumu yok
zannım odur ki,
bu arkadaş ve dahi benzerleri,
bunlardan hiçbirini söyleyecek cür'et ve cesarette değildir.
bu arkadaş olsa olsa,
“TRT nam müessesedeki bir arkadaşı marifetiyle ekrana çıkma kıyağına mazhar olmuş bir hocası”nın
"haaa gene iki kel ve göbekli amca mıymıy ediyor" dedirten türden programını
seyretmekten dahi imtina eden,
gayetle kalantor, pek bir umursamaz bir osman bey vehmedip
"ulan bari hocayı seyret de,
edepsizliklerinden bari bir nebze olsun utan,
utana utana uykun kaçsın da
sabaha mesut domuzlar gibi çıkama" demek isteyen
genç bir asistan olsa gerektir.

kendisine gıpta etmemin sebebi
pek parlak bir zekaya sahip olduğunu düşünmemdir.
ve lakin bu parlak zeka
bir parça itidal ile, azami dikkat ve
sofistike bir bakış açısına sahip olacak kadar sabırlı olursa,
daha geniş bir pencereden baktığında,
osman bey'in pek de kabahatli bir iş yapmadığını,
ayıbın münferiden eşhasa değil,
cümleten bu “özensiz hayat meftunu millet”e ait olduğunu görecek,
bahusus,
devletluların yıkıma uğrattığı bir memleket olmaklığımıza ait bir keyfiyet olduğunu
görebilecektir.

dahası da var söylerim ammaaa,
bu bir hadsizliğe inkılab ediyor,
affınızı dilerim.

vesselam…

özlemiş dostunuz vehbi

çok söz yalansız olmaz...


No comments: